Yeryüzünün Geleceği – Samet Tekin

Yeryüzünün Geleceği – Samet Tekin

Aralık 23, 2022 0 Yazar: bilimolog

              “Eğer günümüzde yaşadığımız gibi yaşamayı sürdüreceksek önümüzdeki doksan yıla tanık olacaklar adına korkuyorum. En güncel bilimsel anlayış, canlılar dünyasının taşma noktasını aşıp çökecek biçimde ilerlediğini öne sürüyor. Aslında bu gidişat zaten bir süredir devam ediyor ve hızını da giderek artırması bekleniyor. Çöküşün yol açtığı ve birbirini izleyen sonuçlar gitgide hem daha büyük ölçekli olacak hem de daha derinden hissedilecek. Güvendiğimiz her şey -doğanın bizim için karşılıksız biçimde sağladığı şeylerin tümü- değişime uğrayabilir veya tamamen çökebilir. Öngörülen bu felaket, Çernobil’le veya şu ana kadar tecrübe ettiğimiz başka herhangi bir şeyle kıyaslanmayacak kadar yıkıcı olacak.”[1]

            Ünlü belgesel yapımcısı ve doğa tarihçisi David Attenborough, yeryüzündeki doğal hayatın yok oluşunun, insanlığında yok oluşu anlamına geleceğini ve insanlığın doğal hayat üzerine alışkanlık haline getirdiği sömürüsüne devam ettiği takdir de bunun kaçınılmaz olduğu gerçeğini bu sözlerle ifade ediyor. Yalnızca, en yaygın kuş türlerinden biri olan Passer domesticus (Serçe)’un Avrupa’daki popülasyon büyüklüğü son 40 yılda 247 milyon azaldı.[2] Omurgalı türlerin popülasyonları da 50 yıldan kısa sürede %69 oranında azaldı.[3]

            Dünyanın en büyük ormanı olan Amazon yağmur ormanlarının, insanların tarım arazileri için yer açma ve hammadde elde etme amacıyla ormansızlaştırmasıyla 2030’lara gelindiğinde orijinal alanının %75’ine gerilemesi bekleniyor.[4] Azalan ağaç örtüsü nedeniyle orman, yağmur bulutlarını besleyecek kadar nem üretme yetisini kaybedecek ve Amazon’un en kırılgan alanları önce mevsimlik kuru ormanlara, ardından da açık savanalara dönüşecek. Bu olgu, ormanın canlılığını devam ettirmesi için gereken asgari büyüklüğünü kaybettiği zaman, beşerî müdahalelerle ormansızlaştırma olmasa dahi ormanın kendiliğinden yok olacağı anlamına gelir. Amazon’un yok oluşu aynı zamanda büyük bir biyoçeşitliliğin kaybı anlamına geliyor. Nitekim Amazon ormanları dünya üzerinde bilinen her on türden birine ev sahipliği yapıyor. Biyoçeşitliliği kaybı aynı zamanda insanların ilaç, gıda ve endüstriyel maddelerden mahrum kalacağı anlamına da gelmektedir. Amazon ormanlarının yok oluşuyla köklerin tuttuğu toprak nehirlere ulaştığında sel felaketleri ve havadaki nemin azalmasıyla kuraklık meydana gelecek. Bu büyük ormansızlaşma aynı zamanda karbon tutan bitki sayısındaki azalması anlamına ve dolayısıyla atmosferdeki artan karbon miktarıyla küresel ısınmanın hızı artacak.

            2030’larda Kuzey Buz Okyanusu’nun buzsuz ilk yazını geçirmesi bekleniyor.[5] Bu durumda buzların alt kısmındaki alg ormanları sulara karışacak ve Arktika’daki besin zincirinin tamamı etkilenecek. Yeryüzündeki buzulların azalmasıyla güneşten gelen enerji daha az uzaya yansıtılacak ve bu da küresel ısınmanın etkisi daha da artıracak. Kuzey Yarımküredeki toprağı bir arada tutan buzulların erimesiyle, toprakların daha düşük rakımlara kayarak, toprak kaymalarını meydana getirebilir. Aynı şekilde nehir yatakları değişebilir ve sellerin meydana gelebilir. Bu da ekosistemlerde köklü değişiklere yol açabilir ve bu hızla değişime adapte olamayan canlı türlerinin nesillerini tehlikeye sokabilir. Özellikle Sibirya bölgesinde donmuş toprakların tuttuğu metan gazı açığa çıkabilir ki bu da insanların yüzyıllardır atmosfere saldığı karbondioksitten çok daha etkili bir şekilde küresel ısınmanın etkisini arttıracaktır.

            Dünya’da karbondioksiti kalsiyum karbonata dönüştürerek karbonu tutan mercan resifleri atmosferdeki oksijen ve karbondioksit miktarının dengelenmesinde büyük role sahiptirler. Fakat artan karbondioksit miktarının okyanuslara karışmasıyla savunmasız hâle gelen mercan resifleri kalsiyum karbonat iskeletlerini yenileyemeyecek ve kıyı bölgelerinde ekosistemler hızla yok olacak. Açık denizlerde kalsiyum karbonat kabuğuna sahip olan planktonlarda suların asitlenmesiyle üreyemez hâle gelecek. Bu da aynı şekilde atmosfere oksijen veren canlıların yok olması anlamına geliyor. Karbondioksiti tutan canlı türlerinin yok olmasıyla küresel ısınmanın etkisi daha da hızlanacak ve yeryüzündeki biyoçeşitliliğin yok oluşu geometrik bir şekilde artacak.

Planktonların yok oluşu onlar üzerinden beslenen deniz canlılarını da olumsuz etkileyecek. Hali hazırda aşırı avcılık yüzünden denizlerde ve okyanuslardaki balık popülasyonları büyük oranda azaldı. Planktonların yok oluşuyla da geri kalan popülasyon iyice küçülecek. Deniz canlıları üzerinden beslenen insanlarda bu durumdan etkilenecek.

Küresel ısınmanın etkisiyle eriyen buzulların neticesinde deniz seviyesinde yükselmeler meydana gelecek. Bu da kıyı bölgelerindeki yerleşim yerlerinin yok olması ve bir milyara yakın insanın zorunlu göçü anlamına geliyor. Göç sorununun sınır ötesi politik krizlere yol açması ise kaçınılmaz.

Hızla kaybedilen biyoçeşitlilik ve yabanıl yaşam alanlarını geri kazanmaz ya da durdurmazsak bu felaketlerin gerçekleşmesi kaçınılmazdır. En temel sorunun artan yoğun insan nüfusu olduğu görülmektedir. Dolayısıyla buna bağlı olarak atıkların artması ve çevrenin kirletilmesi, yeni yerleşim yerleri ve tarım alanlarının oluşturulmasıyla habitat kayıpları ve gıda tüketiminin artması yeryüzündeki yok oluşa neden olmaktadır. Yabana kaçmış kedi, köpek gibi evcil hayvanlar ve başka coğrafyalara taşınmış istilacı türler de doğal ekosistemler üzerinde büyük olumsuz etkiler yaratmaktadır. Aynı şekilde bozkır alanlarının ağaçlandırılmasıyla doğal bitki örtüleri tahrip edilmekte ve bölgenin fauna ve florası doğrudan etkilenmektedir. Bilim insanlarına kulak vermezsek, sınır ötesi çalışmalar ile devletler bu sorunlara çözmek için adımlar atmaz ve kişisel olarak da mücadele etmezsek, ne yazık ki belki de tabiat tarihinin gördüğü en büyük yok oluşa neden olacağız.


Yazar: Samet Tekin


Dipnotlar:

[1] David Attenborough, Gezegenimizden Bir Yaşam, çev: Onur Uygun, Kronik Kitap, İstanbul (2022), s. 105

[2] https://www.theguardian.com/environment/2021/nov/16/house-sparrow-population-in-europe-drops-by-247m

[3] https://www.wwf.org.tr/yayinlarimiz/raporlar/?12800/Yasayan-Gezegen-Raporu-2022

[4] David Attenborough, Gezegenimizden Bir Yaşam, s. 112

[5] Special Report on the Ocean and Cryosphere in a Changing Climate (2019), http://www.ipcc.ch/srocc/