Galileo Galilei – Hasan Özalp

Galileo Galilei – Hasan Özalp

Aralık 23, 2022 0 Yazar: bilimolog

Editör Notu: ”Galileo Galilei” adlı okumakta olduğunuz bu metin Hasan Özalp tarafından Doğu’dan Batı’ya Düşüncenin Serüveni, Antik Çağ Yunan Düşüncesi, Ortaçağ Düşüncesi, Cilt 2, (Ed. Bayram Ali Çetinkaya) , İstanbul: İnsan Yayınları, 2015. s.981-999 için yazılmış olup, sayın Özalp’den aldığımız izin doğrultusunda sitemize Onur Kenan Aydoğdu tarafından uyarlanmıştır. Keyifli okumalar.

Evren bütün yönleriyle insanların dikkatini çeken gizemlerle doludur. Bu gizemlerin önde geleni ise astronomidir. Antik çağların en ilgi çekici bilimle­rinden biri olan astronomi bilim insanlarının üzerine tartışmalar yürüttüğü bir bilimdir. Çünkü insanoğlunun gözlemlerinin çok ötesinde bir alandır. Bu alan xv. ve xvı. yüzyılda farklı bir bakış açısıyla insanoğlunun zihin dünyasına yeniden taşınır. Kopernik ve Kepler’in araştırmalarıyla astronomi, bilim ve din için yeni bir kırılma noktası oldu. Ancak Kopernik ve Kepler’in araştırmaları amprik bilim açısından birçok eksiklikle doluydu. İşte bu eksikliklerin tamamlayıcılarından biri de Galileo Galilei’dir. Modern bilimin kurucularından olan İtalyan gök bilimci, matematikçi ve ilahiyatçı olan Galileo Galilei müzisyen bir babanın çocuğu olarak 15 Şubat 1564 yılında İtalya’nın Pisa şehrinde doğdu. Ailesi 1572 yılında Floransa’ya taşındı. Galileo ilköğrenimine buradaki Cizvit manastır okulunda papazlık eğitimiyle başladı. Fakat burada fazla kalmadı ve tıp eğitimi almak için Pisa Üniversitesi’ne kaydoldu. Aristoteles (M.Ö. 3 84322) felsefesi ve Galen tıbbı okudu. Ancak tıp eğitimini tamamlayamadan buradan da ayrıldı. Fakat burada matematik, mekanik ve hidrostatiğe ilgi duydu. Özellikle Tuscana saray matematikçisi Ostilio Ricci’den özel dersler aldı. Ricci özellikle Öklit (M.Ö. 330-275) ve Arşimet’in (M.Ö. 287-212) matematik metinleri üzerine yoğunlaştı Bu sırada dönemin meşhur matematikçilerinden Christopher Calvius’u Roma’ da ziyaret etti. Onunla ve diğer önemli matematikçi Guildobaldo del Monte ile yazışmalarda bulundu. Bir süre Bolognya’da çalıştı. Ancak 1589 yılında Calvius ve del Monte’nin de yardımlarıyla Pisa Üniversitesi matematik kürsüsünün başına getirildi. Burada verdiği derslerde Aristoteles’in hareket hakkındaki görüşlerini eleştirmeye başladı. Aristoteles’e yaptığı eleştirileri eğik Pisa Kulesi’nden aşağıya değişik ağırlıkta attığı cisimleri gözlemleyerek temellendirdiği söylenir.1

Galileo’nun matematiğe olan ilgisi herkesçe bilinmekteydi. Mesela 15 88 yılında Floransa edebiyat çevreleri arasında meşhur bir yerel topluluk olan Floransa Akademisi, Galileo’yu Dante’nin (1265-1321) İlahi Komedya isimli eserinde geçen Cehennemin (lnferno) büyüklüğünü ve yapısını matematiksel olarak anlatması için davet etmişti. Bu eser edebi niteliği olan bir şiir kitabı olmasına rağmen Dante eserinde edebiyatla döneminin bilimini birleştirmişti. Galileo konuyla ilgili çok güzel bir sunum yapmıştır.2

Pisa Üniversitesi’nde düşük bir maaşla çalışıyordu ve babasının ölmesiyle birlikte ailenin bütün sorumluluğu ona düştüğü için paraya ihtiyacı vardı. 1592 yılında Venediklilerin elinde olan dışarıdan çok müdahale görmediği için akademik özgürlüğün hakim olduğu Padua Üniversitesi’nde yüksek bir maaş ile matematikçi olarak göreve başladı. Burada Padua Dükü’nün himayesinde gerçekleşen Öklit geometrisiyle ilgili bir konferansa katıldı ve Öklit’in Elementler isimli eserinden etkilendi. Bu eser daha sonra Galileo’ya çalışmalarında ilham kaynağı olacaktır.3 1600 yılında eşi Marina Gamba ile tanıştı; ondan kız­ları Virginia ve Livia ile oğlu Vincienzo doğdu.

Galileo, Padua’daki eğitim faaliyetleri sürecinde hareket, mekanik ve astronomi üzerine çalıştı. Teleskop ile de burada tanıştı. İlk teleskop Venedik’te ortaya çıkmış ve yüksek bir fiyatla Düka’ya satılmıştı. 4 Galileo’nun teleskopu icad etmediği bir gerçektir. Teleskopun kadı çok farklıdır. Hollandalı (Middelburg) mercek ustası Hans Lipperhey (1570-1619) 1608’de daha uzağı görmek için bir alet icad etmiş ve patent için Parlamento’ya müracaat etmişti. Bu sırada aynı icad için on beş gün içerisinde Parlamento’ya birçok başvuru yapılmıştır. Bu sebeple teleskopu tam olarak kimin icad ettiği belli değildir. Belli olan teleskop kelimesinin 1611 yılında İtalya’ da kullanıldığıdır.5

Teleskopu inceleyen Galileo, bir borunun iki tarafına yerleştirilmiş merceklerden oluştuğunu görmüştü. Kendisi de konuyla ilgili optik ya da perspektif bilgisine sahip olduğu için daha uzak mesafeleri görmek amacıyla kendi teleskopunu tasarladı. Galileo’nun teleskopu öncekinden daha üstündü, çünkü çok uzaktaki cisimleri daha fazla büyütüyordu.

Galileo, The Sidereal Messenger adlı eserinde durumu şöyle ifade eder.

“Yaklaşık on ay önce bir Hollandalının (Dutchman) gözle görülemeyecek kadar uzaklıktaki nesneleri yakındaymış gibi görünür yapan bir teleskop yaptığı haberi kulağıma geldi. Ayrıca teleskopla ilgili başka güzel şeyler. Haberin doğruluğunu teyid etmek için Fransız bir asil olan Jaques Badavore’ye mektup yazarak teleskopun çalışma prensipleri hakkında bilgi aldım . … Bu beni güçlendirdi ve benzerini nasıl yapacağımı düşündüm. Nihayetinde kırılma yasalarını (theory of refraction) derinlemesine kullanarak biri dışbükey (convex) diğeri içbükey (convace) iki lensi bir tüpe yerleştirdim. Sonra baktığımda tatmin edici büyüklükte ve yakınlıkta olduklarını ve üçte bir oranında daha yakın ve dokuz kat daha büyük olduklarını gördüm. “6

Fakat araştırmaları Galileo’ya teleskop yapmak için mercekleri bir araya getirmenin yeterli olmadığını gösterdi. Çünkü bu tasarı sadece dürbünde olduğu gibi bir etki yapıyordu. Olması gereken özel hazırlanmış uygun mercekleri hazırlamak gerekiyordu.7 Galileo teleskopu icad etmedi, ancak onu ilk de­fa astronomik gözlemlerde kullandı.

1610 yılında The Sidereal Messenger (Yıldızların Habercisi) isimli kitabı basıldı. Daha sonra da Tuscana’daki Pisa Üniversitesi’nde Profesör ve Grand Duke’de matematikçi ve filozof konumuna getirildi. 1610’da Clavius’un hocalık yaptığı Roma’daki Collegio in Romana’dan Galileo’nun teleskopik gözlemlerinin sonuçları kabul edildi. 1611 yılında ise Academia dei Lincei toplu­luğuna üye oldu.

1612 yılında Discourse on Floating Bodies (Boşluktaki Cisimler Üzerine Bir Konuşma), 1613 yılında ise Letters on the Sunspots (Güneş Lekeleri Üzerine Mektuplar) isimli eserlerini yayınladı. İkinci eserinde Kopernik teorisine yakın bir görüşü benimsedi. 1614 yılında kızları Floransa yakınlarındaki Aziz Mathew manastırına kaydoldular.

Her ne kadar Kopernik astronomisi hakkındaki görüşleriyle ilgili net bir tavrı olmasa da, Galileo, kiliseyi yavaş yavaş karşısına almaya başlamıştı. Bu sebeple kendisi de güvende değildi. Ancak araştırmalarına devam ediyordu ve görüşlerini paylaşmaya ihtiyaç duyuyordu. Galileo yeni astronomik model olan Kopernik teorisiyle ilgili olarak öğrencisi ve dostu Benedetto Castelli ile tartışmalar yaptı ve mektuplar yazdı. Daha sonra bunlar 1616 yılında Letter to the Grand Duchess Christina (Grand Dük Christina’ya Mektup) adıyla kitaplaştı.8

1623 yılında kuyruklu yıldızların ay altı aleme ait olup olmadıklarını tartıştığı The Assayer adlı eserini yayınladı. Bu kitabın temel içeriği aynı zamanda Galileo astronomi ve bilim anlayışını yansıtmaktaydı. Buna göre Galileo doğa kitabının matematiğin diliyle yazıldığına inanıyordu.

Aynı yıl Galileo’nun dostu ve aynı zamanda destekleyicisi olan Papa VII. Urban papalığa seçildi. Bu durum doğal olarak Galileo’da astronomi alanında çalışma ve görüşlerini açıklama duygusunu uyandırdı. Dialogues Concerning the Two Great World Systems (İki Büyük Dünya Sistemiyle İlgili Diyaloglar) isimli eseri yazdı ve kilisenin izniyle 1632 yılında Floransa’da bastırdı.9

Daha sonraki çalışmalarında Kopernik’in ortaya koyduğu ve Kepler’in geliştirdiği güneş merkezli evren teorisini gözlemleri ile isbatladı. Görüşlerinden dolayı 1615 ve 1632′ de engizisyonda yargılandı. Birinci yargılamada teorinin dine aykırı olmamakla birlikte asılsız olduğu iddia edildi. İkinci yargılamada ise sahtekarlık, sapıklık, dine hakaret ve dinsizlikle suçlandı ve ömür boyu hapse mahkum edildi. Ancak yaşı dikkate alınarak (69 yaşında) hoşgörülü davra­nıldı. Ev hapsine mahkum edildi. Ceza ev hapsine çevrildi. 1642 yılında öldü.

DÖNEMİN SOSYAL-BİLİMSEL VE DİNİ YAPISI

Galileo’nnun doğduğu yüzyılda Kıta Avrupası’nda kırılma niteliğinde köklü değişiklikler meydana gelmekteydi. Öncelikle coğrafi keşifler başlamış ve Av­rupa toplumu Colomb’un Amerika’yı keşfiyle batıya doğru açılırken Vasco da Gama vasıtasıyla efsaneleri konu olan doğunun zenginliklerini tanımaya başlamıştı. Rönesans ruhunun hakim olmasıyla teknik imkanlar artıyor ve insanlar yeni arayışlar içine giriyordu. Pusulanın icadıyla 1522 yılında ilk defa Ma­cellan dünyanın etrafındaki turunu tamamlamıştı. Bu gelişmeler doğal olarak Ortaçağ döneminde içine kapalı sığ bir toplum olan Avrupa halkının ufkunu genişletiyor ve bakış açılarını değiştiriyordu.

Kurulan yerel monarşiler yapılan bu keşiflere paralel olarak ticari faaliyetlere girişiyor, hem kendi güçlerini artırıyor, hem de toplumun refah seviyesini yükseltiyorlardı. Bütün bu gelişmelerle sosyal siyasal ve ekonomik olarak yükselen bir toplumda hakim erk olan kilise yetkesini kaybetmeye başladı. İngiltere, Fransa ve İspanya gibi bazı yerel bölgeler kendi dini misyonlarını kazandılar. Ancak kilise yine de en yetkin ve nüfuzlu kurumdu. Kutsal Roma imparatorluğundan kopan ve İspanya Krallığı’na sadakatini sunan Almanya’da ise durum tamamen farklıydı.10 Alman papaz Martin Luther kilisenin uygulamalarına tepki amacıyla bir bildiri hazırlayarak 1517’de Wittenberg Kilisesi’nin kapısına astı. Luther Endülüjansa itiraz ediyor; dinin bireysel boyutuna dikkat çekiyordu. Gelişmeler üzerine Papa X. Leon, Luther’ i Aforoz etmiş, Luther de Wittenberg’de halkın gözü önünde, Aforoznameyi yakarak, Papa ile bağlarını koparmıştır. Papa da, Alman İmparatoru Şarlken’den Luther’in yakılarak cezalandırmasını istemiştir. Gelişmeler üzerine şövalye ve köylülerle karşı karşıya kalan Kilise ve Şarlken, Luther’in düşüncelerini kabul etmiş ve böylece Protestanlık, Almanya’da, hem ortaya çıkmış, hem de resmi bir kimlik kazanmıştır. Ogsburg Antlaşması (1555) ile kilise yeni bir mezhebi kabul ediyor ve bazı siyasal yetkilerinden vazgeçiyordu. Bütün bu gelişmeler etkin erk olan kilisenin hakimiyetinin yavaş yavaş sarsılmakta olduğunu göstermektedir.11

Bu dönemde Avrupa toplumunun çoğu tarımla uğraşmaktaydı ve eğitim de pek iç açıcı bir durumda değildi. Eğitim çoğunlukla şehir merkezlerindeki, çoğunluğunu kilise ve manastırların oluşturduğu belirli merkezlerde yürütülmekteydi. Ancak XVI. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’ da kitap basımı artmaya başladı. Bu eserlerin çoğu Latinceden çevrilen geleneksel edebi ve dini kaynaklardı. XVII. yüzyıla gelindiğinde yazarlar çoğunlukla mensup oldukları yerel Avrupa dillerinde yazmaya başladılar. Bu durum Avrupa’d a eğitimin ve okuma alışkanlığının halk arasında yayılmasını sağladı.12 Kısaca Avrupa kıtası, Galileo’nun yaşadığı zaman periyodunda, yavaş yavaş gelişmeye başlamış bir toplumdu ve eğitim merkezden kırsala doğru yayılmaktaydı. Klasik felsefi, dini ve edebi eserlerin yerel dillere çevrilmesi, yeni çalışma alanlarının oluşturulması için araştırmacılara ufuk açmaya başladı.

Araştırmacılar başta doğa bilimleri olmak üzere, astronomi, tıp, fizik ve mekanik konularına odaklanmışlardı. Onları böyle bir araştırmaya sevk eden temel faktör şüphesiz geleneksel eğitim metoduydu. Çünkü o zamana kadar eğitim kurumlarında Aristoteles fiziği, Galen tıbbı ve Batlamyus astronomisi oku­tuluyordu. Galileo da böyle bir ortamda doğmuş ve eğitim sistemi gereği fizik ve metafizik sentezinden oluşan geleneksel eğitim görmüş ve düşüncelerini kıs­men buna paralel, kısmen de yeni bir paradigma oluşturarak şekillendirmiştir.

GALILEO BİLİMİ

Matematikçi, fizikçi ve gök bilimci olan Galileo kendinden önceki birçok bilimsel kurama köklü eleştiriler sunmuştur. Onun ilgi alanlarından bir astronomidir. Teleskopu icad eden Galileo değildi, ancak onu ilk defa astronomik gözlemlerde kullanan odur. Şüphesiz Galileo Kopernik teorisinin ileri sürdüğü güneş merkezli evreni daha makfıl ve isbatlanabilir buluyordu. 1609 yılında Kepler, Astronomia Nova adlı kitabının bir nüshasını Galileo’ya gönderir. Galileo, Kepler’in çalışmaları ve kendi teleskopla yaptığı gözlemleri bir araya getirerek görüşlerini The Sidereal Messenger adlı eserinde yayınladı. Bu, Galileo’nun teleskopla yaptığı ilk gözlemleri ve bu gözlemlerin sonucunda yaptığı keşifleri yayınladığı eserdir.13 Onun astronomiye olan ilgisi bununla sınırlı değildir ve astronomi araştırmalarındaki en özgün yanı dünya, ay, gezegenler ve güneş üzerine yaptığı gözleme dayalı sonuçlardır. Galileo ayın evrelerini inceleyip tesbit etmiştir. Ayrıca ay yüzeyinde dağlar, vadiler ve kraterlerin olduğunu teleskopla isbatlamıştır. Onun bu gözlemsel sonuçları kendisinden önceki Aristotelesçi ve Batlamyuscu algıyı da yıkmaktaydı. Çünkü kadim astronomide ay ve dünya ayrı cevherlerden var edilmişti. Ayın ana maddesi dünyanınkinden farklı bir element olan esir (ether)di. Oysa Galileo’nun gözlemleri dünyanın ve ayın aynı cevherden var edildiğini gösteriyordu. Galileo ayın gözlemlenemeyen siyah noktalarıyla ilgili olarak ise varsayımsal görüş sunmuştur. Ona göre ayın siyah görünen noktaları denizdi ve ayda su ve atmosfer bulunmaktaydı.

Galileo’nun gezegenleri izlemek için yaptığı gözlemler daha çok Kopernik teorisini doğrulamaya yönelikti. Ayrıca bu gözlemler Aristotelesçi ve Batlam­ yuscu astronomiyi amprik olarak yıkıyordu. Bu sebeple o Venüs’ü gözlemledi. Yaptığı gözlemlerde Venüs’ün safhalarını tesbit etti. Bu tesbit çok önemliydi çünkü Almagest’deki tanımlamaya göre Venüs hilal şeklindeydi ve sürekli aynı uzaklıkta olmalıydı.

Şekil 1 Yer merkezli ve Güneş merkezli evren modelleri.

Oysa yapılan gözlemlerde Venüs’ün birçok şeklinin olduğu ve bunlardan birinin de hilal şeklinde ortaya çıktığı anlaşılmaktaydı. Venüs’ün farklı şekillerde görünmesinin tek bir sebebi vardı, o da Venüs’ün sabit olmayıp sürekli hareket etmesiydi. Her iki durumda da Kilise’nin ve o zamanki eğitim müesseselerinin okuttuğu astronomi kökten sarsılıyordu. Venüs hareket ediyordu ve bu sebeple de farklı görünüşlere sahipti. Bu durumda mutlak hakikatin tek yetkesi olan kilise yanılıyor demekti. Bu ise Tanrısal bilginin doğasını tartışmaya açmaktaydı.

Galileo’nun gözlemleri her zaman aynı derecede kesinliğe sahip değildi. Şöyle ki: Teleskopunu Satürn gezegenine çeviren Galileo teleskopun yetersizliğinden dolayı Satürn’ün halkalarını yapışık olarak görmüş ve bunları uydu zannetmiştir. Ancak daha sonra yaptığı gözlemlerde bu parçaları gözlemleyemeyen Galileo antik düşüncenin başka bir temel taşma eleştiri getirmiştir. Aristoteles ve Yeni Eflatuncu gelenekte var olan ay üstü alemin mükemmelliğine dair algı yıkılmış oluyordu. Çünkü Galileo teleskopuyla kozmosun aslında kaotik bir yapıya sahip olduğunu izliyordu. 14

Jüpiter’i gözlemleyen Galileo, etrafında dört uydu tesbit etti. Jüpiter’in dört uydusunun net bir şekilde isbatı Batlamyuscu yer merkezli evren anlayışının çöktüğünün göstergesi olduğu gibi sadece güneşi merkeze alan ve bütün gezegenlerin onun etrafında döndüğünü iddia eden Kopernikçi güneş merkezli evren teorisi üzerinde de düşünülmesi gereken bazı noktaların olduğu­nu gösteriyordu.

Kadim astronomi o zamana kadar Samanyolu galaksisini bulut kümesi olarak tasavvur etmekteydi. Oysa Galileo teleskopla yaptığı gözlemlerde Samanyolu galaksisinin bulut yığını değil, aksine muhteşem yıldızlar kümesi olduğunu isbatlamıştır. Bu tesbit ile de antik astronomi yeniden sarsılmıştır.15

Şüphesiz Galileo’nun en ilginç ve orijinal gözlemlerinden birisi güneş üzerine yaptığı araştırmalardır. 1613 yılında kaleme aldığı Letters on the Sunspots (Güneş Lekeleri Üzerine Mektuplar) isimli eserinde, hem antik astronomiye eleştiriler sunmakta hem de yeni buluşlar yapmaktaydı. Teleskopla yaptığı gözlemlerde tesbit ettiği en temel bilgi güneş lekeleriydi. Geleneksel açıklama bu lekelerin güneşin yanından geçen gezegenlerin veya Merkür’ün meydana getirdiği gölgeler olarak ifade etmekteydi. Galileo’nun teleskopu bunu iki açıdan yanlış çıkarıyordu. Birincisi, Merkür’ün güneşin yanından geçiş süresi ortalama yedi saat sürerken bu lekeler daha fazla bir zamanda güneş üzerinde kalmaktaydı. İkincisi ise, bu lekelerin gezegenlerin gölgeleri olduğuna dair iddiaya karşı sürülen antitezdir. Bu lekeler hareket halindeki gezegenlerin ya da başka cisimlerin de gölgeleri olamazdı. Şayet bu gezegen ya da cisimler hareket halindeyseler gölgeleri güneşin farklı noktalarına düşecektir. Oysa Galileo’nun gözlemediği lekeler daima güneşin aynı noktalarında görünmekteydi. Bu durumda lekeler güneşe aitti. Galileo’nun bu yeni keşfi hem Aristoteles hem de güneşi adeta kusursuz bir tanrıymış gibi tasavvur eden bütün felsefeleri ciddi anlamda sarsıyordu. 16

Galileo’nun astronomi ile ilgili önemli eserlerden birisi de 1632 yılında kaleme aldığı ve Kilise’nin izniyle yayınladığı Dialogues concerning the Two Great World Systems (İki Büyük Dünya Sistemi Üzerine Diyaloglar) kitabıdır. Bu kitap diyaloglar şeklinde yazılmıştır. Bu eserde farklı kuramları savunan Salviati, Sagrfdo ve Simplicio isimli üç kişi astronomi konusu ve problemleri üzerine tartışmaktadır.17 Asıl tartışma konusu ise Kopernik ve Batlamyus astronomisinin hangisinin üstün olduğuyla ilgilidir. Galileo’nun kitabı böyle diyaloglar şeklinde ele almasının muhtemel sebebi özellikle Kilise’ den gelebilecek eleştirileri yumuşatmaktır. Çünkü bu diyaloglardaki kişilerden hangisinin Galileo’nun kendisi olduğu belli değildi. Tartışmanın konusu Batlamyus ve Kopernik sistemi olduğu için tartışılan konuların birincisi, evrendeki varlıkların (yer, gök ve diğerleri) hangi maddeden var edildikleri; ikincisi, göklerin ve yerin büyüklüğü ve hareketle ilişkisi, üçüncüsü ise Galileo’nun daha önce hareketle ilgi olarak ele aldığı De Motua isimli eserde incelediği yere düşen bir cismin durumudur.

Yer, gök ve diğer göksel cisimlerin ne tür bir maddeden var edildikleri Antik Yunan, Mısır ve Mezopotomya’ya ait çok eski bir tartışmadır. Aristoteles ve Yeni Eflatuncu gelenekte ay üstü aleme ait varlıklar üstündür ve mükemmel maddeden var edilmişlerdi. Oysa Galileo, Samanyolu üzerine yaptığı gözlemlerde onun bir buluttan değil de yıldızlardan ibaret olduğunu isbatlamış ve konuyla ilgi antik görüşü çürütmüştü. Yerin ve göklerin büyüklüğüyle ilgili problem ise aslında yer merkezli evrenin hareketle ilgili ürettiği sorunlardandı. Tartışmaya göre şayet gök çok büyükse dolanımını (yer merkezli evrende dünya­nın etrafındaki dolanım) 24 saatte yapması mümkün değildir. Oysa bir gün 24 saat sürmektedir. O halde dünya daha küçük ve göğün (ya da güneşin) etrafında dönüyor olmalıdır. Tartışma nihayetinde Batlamyuscu astronomik modelin doğurduğu sonuçlar ve Kopernik astronomisinin daha mantıklı olduğunu göstermektedir.

Üçüncü problem, yerin hareketsiz olduğunu savunanlara yönelik bir eleştiri ve yükseklikten bırakılan bir cismin düşüş noktasının tesbitine yönelik bir tartışmadır. Bu sayede Galileo dünyanın döndüğünü isbatlamaktadır. Aristoteles ve Batlamyus teorisine göre dünyayı hareketli kabul ettiğimizde yukarıdan bırakılan bir cismin atıldığı konumun gerisine düşmesi (yani dibine düş­memesi) gerekir veya bir ağacın başından kalkan bir kuşun uçarken ağacın başında veya gerisinde olması gerekir. Daha da önemlisi şayet dünya dönü­yorsa merkezkaç kuvvetinin etkisiyle dünya üzerindeki cisimlerin dışa savrulması beklenir. Galileo’ya göre ise durum tamamen farklıdır. Galileo hareket halindeki bir geminin direğinden aşağı doğru atılan bir cismin neden direğin dibine düştüğünü açıklayarak soruna çözüm üretir. Şöyle ki V hızıyla giden bir geminin içindeki bütün cisimler gemiyle aynı hıza sahiptir. Dolayısıyla geminin direğinden atılan bir cisim de geminin aynı hızına sahip olacaktır. Dünya ile hareket halinde olan bir cisim de dünyanın hareketine paralel olarak aynı hıza sahiptir. Ayrıca yere bırakılan bir cismin yere düşüşünü engelleyecek dışsal bir müdahale olmadığı gibi yere doğru hareket ettiği andan itibaren bırakıldığı noktadan geriye doğru itilmesini sağlayacak içsel ya da dışsal bir sebep de yoktur. Yaptığı hesaplamalarda Galileo’nun yer çekimini ihmal ettiği anlaşılmaktadır. 18

GALILEO VE FİZİK/MEKANİK

Fizik ve mekanik Galileo’nun en önemli çalışma alanlarından biridir. Her ne kadar Galileo, astronomik keşifleriyle ön plana çıkmış olsa da bu alandaki araştırmalarının temelinde matematik ve fizik çalışmaları yatmaktadır. Galileo’yu bu alan üzerinde çalışmaya sevk eden sebep ise daha önce ifade ettiğimiz gibi Kilise ve manastırlarda kuşaktan kuşağa tevarüs eden geleneksel eğitim yöntemleridir. Ancak Galileo açısından bakıldığında mekanik ve hareket ile ilgilenmek için daha önemli bir sebep vardı ki o da Kopernik’in araştırmalarının ortaya koyduğu yeni astronomik modelin ürettiği problemlerdir. Çün­kü Kopernik’in heliosentrik evren anlayışında güneş evrenin merkezinde ve yer küre de onun etrafında hareket etmekteydi. Dünyanın evrenin merkezinde ve durağan olmadığı, aksine güneşin de kendi ekseni etrafında hareket ettiği tezi çok köklü antik bir kırılmaydı.

Dünyanın hareket ettiği tezi aynı zamanda araştırmacıları hareketin doğası ve çeşitleri üzerine yoğunlaştırdı. Çünkü dünyanın hareket ettiği tezi o güne kadar hakim düşünce olan Aristoteles fiziğindeki hareket ve ilkeleriyle çelişmekteydi. Aristoteles fiziğine göre cisimler ağırlık ve hafifliklerine göre yere farklı zamanlarda düşmekteydi. Baştan beri Kopernik teorisine sempati duyan Galileo için bu çözülmesi gereken öncelikli bir problemdi.

Galileo hareket ve mekanik hakkındaki görüşlerini açıklamak üzere üç ayrı kitap yazdı. Eserleri konusu bakımından kronolojik olarak incelediğimizde Galileo’nun bu eserlerde hem kendisini hem de mekaniği geliştirdiğini görmekteyiz. Pisa Üniversitesi’nde görev yaptığı yıllarda Aristoteles’in hareket kuramını eleştirmek için kaleme aldığı De Motua (Hareket Üzerine) adlı eseri bunlardan ilkidir. Galileo’nun bu eserde teknik hatalar yaptığı görülmektedir. İkincisi ise, Floransa Üniversitesi’nde iken Kopernik ve Kepler’in ortaya koyduğu heliosentrik evren anlayışını isbat etmek için kaleme aldığı ve Kilise’nin izniyle 1632 yılında yayınlanan Dialogues concerning the Two Great World Systems (İki Büyük Dünya Sistemi Üzerine Diyaloglar) adlı eseridir. Üçüncüsü ise Discourses and Mathematical Demonstrations concerning Two New Sciences (İki Yeni Bilimin Matematiksel İsbatı Üzerine Söylem) adlı eseridir. Galileo, bu sonuncu eseri engizisyon tarafından kitap yazması yasaklanıp ev hapsine mahkum edildiği süreç­te evde kaleme almış ve dostları aracılığıyla gizlice Hollanda’da yayınlamıştır.

Galileo’nun hareket ile ilgilenmesinin sebebini dönemin bilim anlayışından kaynaklandığını ifade etmiştik. Galileo da ilk eserine bu ismi vererek hem bu geleneğin bir parçası olduğunu hem de konuya olan ilgisini göstermiştir. Onun harekete olan ilgisinin diğer sebebi ise muhtemelen genç yaşlarda Ricci’ den aldığı matematik dersleridir ki bu derslerde Ricci, Arşimet mekaniğiyle ilgili metinler de okutmuştur.

Galileo’nun dostları aracılığıyla en son yayınladığı Discourses and Mathematical Demonstrations concerning Two New Sciences adlı eserinde yine temel problem harekettir. Dinamik ve mekaniği konu alan bu eserde Galileo mekaniği tarihsel konseptinin dışına çıkararak matematikle yorumlamıştır.

Galileo’nun zihninden geçen problem evrenin matematiksel bir felsefesini oluşturmaktı. Aristoteles zamanından beri en kesin ve doğru bilgi matematiksel bilgiydi ve Galileo evrenin Tanrı tarafından matematiğin diliyle yaratıldığı­na ya da evrende matematiksel bir estetiğin hakim olduğuna inanıyordu. Aristoteles’in doğa algısı basit gözlemsel verilere dayanıyordu. Ancak evrenin matematiksel estetikle okunuşunda Aristoteles’ten beri gelen basit gözlemsel fizik ve mekanik, bu estetiği bozuyordu. Zaten Aristoteles Fizik adlı eserindeki doğal incelemelerinde matematiğe hemen hemen hiç yer vermemektedir.

Galileo’nun harekete bu kadar yoğunlaşmasını sağlayan faktör Aristoteles’ten beri tartışılan eylemsizlik ilkesi yatmaktadır. Aristoteles’e göre hareket doğal ve zorlanmış olmak üzere iki türlüydü. Her iki hareket de doğaları gereği farklıydı. Aristoteles basit gözlemleri referans alarak, durağan bir cismin hareket etmesinin sebebini ona tesir eden dışsal bir faktöre bağlamaktaydı ki bu zorlanmış hareketti. Oysa Galileo’ya göre her iki hareket de temelde aynıydı. Bu yaklaşım daha sonra Newton’un birinci yasası olarak ifade edilecek olan eylemsizlik ilkesidir. Bu ilkeye göre, bir cisim kendisine etki eden bir kuvvet olmadığı sürece konumunu korumaya devam edecektir. Yani durağan ise durağanlığını koruyacak hareketli ise hareketini sürdürmeye devam edecektir. Kı­saca antik bilime göre düşen cisimlerin ağırlığı önemliydi. İşte Galileo’nun da itiraz ettiği nokta burasıydı.

Pisa Katedrali’ndeki ayinlerde avizeler tesadüfen Galileo’nun dikkatini çeker; rüzgarın etkisiyle salınan avizeler ne kadar büyük olursa olsun hızları artıp azalmasına rağmen geçen sürenin hep aynıdır. Daha sonra eve döndüğünde aynı uzunlukta iki ipe bağlı biri mantar diğeri kurşundan olan iki sarkaç yaparak deneyleri tekrar etti ve sarkaçların 90° bir açıdan salınıma bırakıldıktan sonra yarım daire çizdikten sonra başlangıç noktalarına döndüğünü ve sonucun hep aynı olduğunu tesbit etti. Bazı kaynaklar Galileo’nun ayin sırasında avizelerin sürelerinin gerçekte hep aynı olup olmadığını ölçmek için kendi nabız atışlarını saydığını kaydeder. Bu tıpkı yerden fırlatılan bir taşın itme kuvvetinin etkisiyle hafiflik kazanmasına benzemektedir. Çünkü taşın yükselebilmesi için fırlatma kuvvetinin oluşturduğu hafifliğin taşın ağırlığından daha fazla olması gerekir. Taş yükseldikçe fırlatma gücünün oluşturduğu ağırlık azalacak, sıfır noktasına ge­lindiğinde taşın kendi ağırlığıyla eşit konuma gelecektir ve düşme başlayacaktır.

Galileo’nun zihninde Aristotelesçi fizik yavaş yavaş sarsılmakta, hatta yıkılmaktadır. Çünkü Galileo, Aristoteles fiziğinin varsaydığı harekete etki eden hafiflik ve ağırlık faktörlerinin rölatifliğini amprik olarak çözmüştür. Galileo’nun zihninde hareketle ilgili başka sorunlar da vardı. Galileo’nun bu sorunları Pisa Kulesi’nden aşağı attığı cisimlerle çözdüğü iddia edilmektedir. Bazı araştırmacılara göre Pisa Kulesi deneyi gerçek iken, bazıları bunu sadece efsane olarak görür. Ancak bir gerçek var ki, o da, Galileo’nun serbest düşmeyle ilgili ciddi kuşkuları vardı ve çözüm arıyordu. Galileo, belirli bir yükseklikten (belki de Pisa Kulesi) farklı ağırlıkta farklı cisimler atarak çok sayıda deneyler yaptı. Sürtünme kuvvetini görmezden gelerek atılan bütün cisimlerin aynı hızla yere düştüklerini tesbit eden Galileo, daha sonra deneylerini eğik düzlemde yapmaya başladı. Sürtünme etkisi azaltılmış eğik bir zeminde yine sürtünmesi olmayan cisimler bırakan Galileo, cisme ilk başta bir müdahale olmadıkça cismin orada kalacağım, eğer bir itme etkisi olursa cismin düzlemin sonuna kadar gittiğini gözlemledi. Şayet cisme etki eden başka bir kuvvet yoksa cisim sonsuza kadar devam edecektir. Galileo yaptığı bu deneyle daha sonra Newton tarafından kesin bir şekilde isbatlanacak olan eylemsizlik ilkesini keşfetmiş oluyordu.

Şekil 2: Galieo eğik düzlemde hareket deneyi.

Cisimlerin ağırlıklarının farklılıklarına rağmen aynı hızla düşmesinin sebebi cismin birim hacminin ağırlığım ifade eden özgül ağırlıktı. Yani özgül ağırlığı daha fazla olan cisimler yere bırakıldığı yükseklikten aşağıya doğru daha az olanlara göre daha hızlı düşecektir. Cismin yoğunluğu onun düşme hızına etki etmektedir. Başka bir ifadeyle cismin hızı, cismin yoğunluğundan ortamın yoğunluğunun çıkarılmasıyla tesbit edilir. Biz bu yaklaşımın benzerini Sirakuzalı matematikçi Arşimet’te (M.Ö. 287- M.Ö. 212) görmekteyiz. Galileo da hocası Ricci’den Arşimet’in metinlerini okumuştu.

Artık Galileo zihnindeki Batlamyuscu ve Kopernik astronomisine ait temel sorunu çözmüş oluyordu. Ortaya koyduğu serbest düşmeye bağlı eylemsizlik prensibiyle yer kürenin döndüğünü isbatlıyordu. Bu konuda Batlamyuscu astronomiyi savunanların matematiksel ve fiziksel itirazları da çürütülmüş oluyordu. Nihayetinde Galileo, baştan beri taraf olduğu Kopernik astronomisini hem gözlemsel hem de matematiksel olarak isbatlıyordu.

GALILEO VE KİLİSE

Batıda Rönesans ile başlayan metot değişikliğinden sonra bilim bağımsız bir disiplin olarak ele alınmaya başlandı ve büyük sıçramalarla ilerledi ve bazı geleneksel düşünceleri yıktı. Elbette bu yıkılma süreç içerisinde yetkili ve nüfuz sahibi kurumları karşı karşıya getirdi. Bu kurumların başında tarih itibariyle din ya da Kilise bulunuyordu. Yıllar süren bir mücadelede Roma ile savaşan ve bunun için ağır kayıplar veren ve neticede Roma’nın resmi dini olan Hıristiyanlık, yapısındaki mistik ve teosofik nitelikle birlikte Pavlus’un da etkisiyle siyasi bir otorite ve erk halini aldı. Bunun sonucu olarak siyasallaştı ve müesseseleşti. Bu iki unsura bağlı olarak da doğa ve tarihle ilgili kendi yasalarını koydu. Özellikle insanın değeri (asli günah) konusu ve doğa yasaları ile (astronomi ve fizik gibi) ilgili tutumları kilisenin hakimiyet sahasını iyice genişletti. Kilise ve kilise babalarının ahiret merkezli düşünce sistemi siyasal ve ekonomik sebeplerden dolayı Hıristiyan Ortaçağ düşüncesi koyu bir skolastisizme girdi. “VII. ve XV. yy.’da Kilise babalarının İncil ve Yunan felsefesi sentezinden oluşturdukları teoloji merkezli dini-felsefi bir dini düşünce ve yaşam algısı” olarak Skolastik bir süreç başladı. Bu süreçte özellikle kilise ve kilise babalarının fikirleri dogmatik kabul edilmiş akla ve aklın ürünlerine, bilime, felsefeye, imanı zedelediği, doğa üzerine düşünmek ölüm sonrası için bir anlam ifade etmediği, akıl ise inancı bulandırdığı için hoş bakılmamıştır.19

Galileo dini eğitimi almış hatta papaz olarak yetişmek için manastıra gitmiş bir bilim insanıdır. Yaşamı boyunca Tanrı’ya inanmış ve evreni Tanrı’nın bir sanatı ve kendini ifade şekli olarak görmekteydi. Belki de Galileo için Tan­rı, büyük bir matematikçiydi. Papa VII. Urban da Galileo’nun yakın dostudur.

Bu da Galileo’nun dine olan ilgisini ve din adamlarıyla ilişkisini göstermektedir. Dialogues concerning the Two Great World Systems adlı eserini de kilisenin izniyle kaleme almış ve yayınlamıştır.20

Ancak Galileo’nun da farkında olduğu bir şey vardı. Kilise Aristotelesçi fizik ve Batlamyuscu astronomi ve kozmolojiyi, hem geleneksel öğretiyi benimsediği, hem de Kutsal Kitap’ın literal yorumuna uygun olduğu için adeta credo gibi bakıyordu. Bu sebeple bu iki alana yönelik eleştiri aynı zamanda kilisenin gücüne ve Tanrı’nın bilgisine yönelik bir eleştiri ve tehditti. Galileo, Kopernik astronomisine inanıyordu ve kendisi de gözlemlerini bu gerçeği isbatlamak için yaptı. Görüşlerini yayınlayınca, yakın dostu Papa Vll. Urban onu uyarmış ancak Galileo bu uyarıları pek dikkate almamıştı. Ancak Galileo’nun bu yaklaşımı yakın çevresindeki din ve bilim insanlarının gözünden kaçmadı.

Floransa’da Aristotelesçi fizik ve mekaniği ve onun evren görüşünü savunan bazı entelektüel çevreler durumdan rahatsız oldular. 1614 yılında Dominiken rahip Tommaso Caccini “Kopernikçilik ve Matematikçiler” adlı va’zında konuyla ilgilenenleri kabalizm ve nümeroloji hermetizmi ile itham etti. Caccini’ye göre bu yeni astronomik model sapkıncaydı ve bu modeli ortaya koyanlar Tanrı’ya sadakat göstermiyorlardı. Kilisenin önde gelen ilahiyatçı­sı İtalyan Cizvit ve Katolik Kilisesi kardinali Robert Bellarmine (1542-1621) dünyanın dönüşü görüşünün Kutsal Kitab’a ters olduğu yönünde Galileo’yu uyardı.21 Galileo’nun çalışmaları Kopernik sistemiyle ilgili daha fazla deliller ortaya koymaya başlayınca kilise Galileo’ya karşı bir bildiri yayınladı. Bu bildiriye göre:

  1. Yer küre Batlamyus kozmolojisinde ifade edildiği gibi evrenin merkezin­dedir ve Kutsal Kitap’ın öğretilerine uygundur.
  2. Heliosentrik evren Kutsal Kitap’a aykırıdır, teolojik, felsefi ve bilimsel bir temeli yoktur.

Kilisenin tepkisini önemsemeyen Galileo, Engizisyona çağrılır ve yargılanır. Galileo kaygılıdır, çünkü kendisinden önce Bruno, yakın bir zamanda benzer düşüncelerden dolayı yargılanmış ve yakılarak öldürülmüştür. Galileo’da Kutsal Kitab’a aykırı görüşler ortaya atmak, halkın inancını ifsat etmek ve Kopernik doktrinini öğretmek gerekçesiyle sapıklıkla suçlanmıştır. Galileo dinlenilmek için dört defa mahkemeye davet edilir. Sonuncusunda Galileo, Santa Maria Kilisesini çağrılır, mahkemenin önünde diz çökertilir, sapıklığı itiraf ettirilir ve kilisenin kendisine verdiği metni yüksek sesle okuması istenir. Galileo istenilenleri tamamıyla yerine getirir. Bir bilim insanının araştırmaya ve düşünceye karşı dogmatik bir yargı önünde bu şekilde yargılanması üzücü bir durumdur. Nihayetinde Galileo, kilisenin kendisine verdiği şu metni okur:

“Güneşin evrenin merkezinde olduğu ve hareket etmediği, dünyanın evrenin merkezinde olmadığı ve hareket ettiği gibi sapık (heresy) düşüncelerle yargılandım. En kalbi hislerimle ve en samimi inancımla düşüncelerimden vazgeçiyorum. Hatalarıma ve sapıklıklarıma, bütün günahlarıma ve yüce Katolik kilisenine karşı bütün tavırlarıma lanet ve nefret ediyorum. “22

Galileo, bu metni okuduktan sonra ömür boyu hapse mahkum edilir. Yaşının büyük olmasından dolayı mahkumiyeti ev hapsine çevrilir. Galileo’nun yargılama bittikten sonra salondan çıkarken “Ama yine de yer dönüyor.” de­diği söylenir.

Galileo’nun kavgası din ile veya Tanrı’yla değildi. Onun kavgası antik yanlışlar ve bu yanlışlara taraf olan müesses Hıristiyanlık ileydi. Galileo’nun deist ya da teist olduğunu bilmiyoruz ancak o, evrenin Tanrı tarafından matematiksel bir dille yaratıldığına inanıyordu. Kilisenin mahkumiyet kararı Galileo’yu yıldırmadı. Galileo mahkumiyetine ve eser yazma yasağına rağmen Discourses and Mathematical Demonstrations Concerning Two New Sciences adlı eserini bu süreçte yazmıştır. XX. yüzyıla gelindiğinde bilimsel ve astronomik araştırmalar Galileo’nun hayatı pahasına yaptığı bilimsel keşifleri çok basit bir gerçek olarak bize sunmaktadır. Bugün akl-ı selim sahibi hiç kimse dünyanın evrenin merkezinde olduğunu ve dönmediğini iddia edemez. Bu sebeple Papa II. Jean Paul, 31 Ekim 1992’de Kilisenin yaptıklarından dolayı Galileo Galilei’ den özür dilemiştir.

DEGERLENDİRME VE SONUÇ

Kopernik ve Kepler ile aynı çizgiyi devam ettirmekle birlikte dünyanın döndüğünü deneysel olarak isbatlayan Galileo Galilei modern astronominin asıl kurucusu ve klasik düşünsel geleneğe karşı devrimsel bir hamledir. Matematiği kullanarak bilimsel sonuçlarda kesinliği amaç haline getirmeye çalışmış, Aristoteles mantığını eleştirerek analoji yerine tecrübi metodu savunmuştur. Aristoteles’in hareket görüşünü matematiksel olarak eleştiren Galileo, hareket hakkında yazdığı eserde (De Motua/Hareket), Aristoteles’in doğal ve zorlanmış hareketin farklılığına ilişkin görüşlerini yıkmıştır. Bu iki cins hareketin temelde aynı olduğunu, yani hafif ve ağır cisimlerin yere aynı zamanda düştüklerini isbatlamıştır. Galileo’nun hareket görüşünün üç önemli sonucu vardı. Birincisi; Aristoteles’in asırlarca doğru kabul edilen görüşü yıkılıyordu. İkincisi; dünyanın döndüğü isbatlanmış oluyordu. Üçüncüsü, doğanın matematiğin diliyleyazıldığını”23 iddia edecek kadar deneyci olan Galileo düşüncelerini sadece teorik temellere değil, aynı zamanda deney ve gözleme dayandırıyordu.24 Kopernik tarafından ortaya konulan ve Galileo tarafından isbatlanan heliosentrik evren anlayışı din ile bilim arasındaki ilk köklü kırılmalardan biridir. Galileo ile birlikte bilim artık felsefeden kopmaya başlayarak, varsayımsal değil de deney ve gözleme dayalı amprik yöntemle gelişmeye başlamıştır. Bu süreçte Kilise mevcut statüsünü korumak için bilim insanlarına aşırı baskılar yapmıştır. Galileo’da bundan nasibini almıştır. Ancak buna rağmen bilimsel çalışmalarına ara vermemiştir. Çünkü Galileo evrenin Tanrı tarafından matematiğin diliyle yazıldığına inanıyordu. Galileo çalışmalarıyla astronomi tarihinde devrimsel bir hamle yapmıştır. Onun keşifleri Ortaçağda sıkça tartışılan din (kilise) ve bilim ilişkisi açısından yeni bir kırılmanın da başlangıcıdır.


Yazar: Hasan Özalp


Dipnotlar:

1. James MacLachlan, Galileo Galilei The First Physicist, Oxford University Press, 1997, s. 10-12.

2. Stillman Drake, Galileo A Very Short Introduction, Oxford University Press, 2001, s. 20.

3. Stillman Drake, Galileo A Very Short Introduction, s. 17.

4. Bkz. Colin A. Ronan, Bilim Tarihi (Dünya Kültürlerinde Bilimin Tarihi ve Gelişmesi), Çev. Ekmelettin İhsanoğlu-Feza Günergun, Ankara, TÜBİTAK Yayınları, 2005, s. 380-381.

5. “Telescope” U-X-L Encyclopedia Of Science, ed. Rob Nagel, Vol. 1-10, USA 2002, s. 1869.

6. Galilei Galileo, The Sidereal Messenger, trans. Edvard Stafford Carlos, Rivingston, London 1880, s. 10.

7. Bkz. Colin A. Ronan, Bilim Tarihi (Dünya Kültürlerinde Bilimin Tarihi ve Gelişmesi), s. 380-381.

8. Bkz. Atle Naes, Galileo Galile- When the World Stood Stili, Springer, Berlin&Heidelberg, 2005, s. 88-92.

9. Atle Naes, a.g.e. s. 130.

10. James MacLachlan, Galileo Galilei The First Physicist, s. 12-13.

11. Bkz. Albrecht Beutel, “Luther’s Life”, The Cambridge Companion to Martin Luther, ed. Donald K. McKim, Cambridge University Press, 2003, s. 3-35.

12. James MacLachlan, Galileo Galilei The First Physicist, s. 13-15.

13. Maurice a. Finocchiaro, Defending of Copernicus And Galileo Critical Reasoning in The Two Affairs, Springer 2010, s. 44.

14. William Shea, “Galileo’s Copernicanism: The science and the rhetoric”, The Cambridge
Companion to Galileo, ed. Peter Machaner, Cambridge University Press, 1998, s. 223-224.

15. james MacLachlan, Galileo Galilei The First Physicist, s. 4 5.

16. Bkz. Galileo Galile, “History and Demonstrations Concerning Sunspots”, The Essential Galileo, ed. and trans. Maurice A. Finocchiaro, Hacken Pub., 2008, s. 97 -99.

17. Galileo Galile, “Dialogue on the Two Chief World Systems” The Essential Galileo, ed. and trans. Maurice A. Finocchiaro, Hacken Pub., 2008, s. 190-271.

18. H . Gazi Topdemir-Yavuz Unat, Bilim Tarihi, Pegem Akademi, Ankara, 2012, s . 245.

19.  Colin Ronan, Bilim Tarihi, s. 278-279.

20. Galileo’nun Kutsal Kitap ve Kiliseyle ilişkisi için bkz. Ernan Mcmullin, “Galileo on Science and Scripture”, The Cambridge Companion to Galileo, ed. Peter Machaner, Cambridge University Press, 1998, s. 271 vd.

21. Andrew Dickson White, A History of The Warfare of Science With Theology in Christendom, V.I., London, McMilan Comp. 1897, s. 131-134.

22. Maurice a. Finocchiaro, Defending of Copernicus And Galileo Critical Reasoning in
The Two Affairs, s. 282-283.

23. Ronan, Bilim Tarihi, s. 383.

24. John William Draper, History o(The Confliction Between Religion and Science, New
York, D Ampleton and Company, 1 8 89, s. 170.


KAYNAKÇA

Beutel, Albrecht, “Luther’s Life”, The Cambridge Companion to Martin Luther, ed. Donald K. McKim, Cambridge University Press, 2003. Galileo, Galilei, The Sidereal Messenger, trans. Edvard Staff ord Carlos, Rivingston, London 1880.

Drake, Stillman, GalileoA Very Short Introduction, Oxford University Press, 2001.

Draper, John William, History of The Confliction Between Religion and Science, New York, D Ampleton and Company, 1889.

Finocchiaro, Maurice a., Defending of Copernicus And Galileo Critical Reasoning in The Two Affairs, Springer 2010.

_____________ “Dialogue on the Two Chief World Systems” The Essential Galileo, ed. and trans. Maurice A. Finocchiaro, Hacken Pub., 2008.

_____________ “History and Demonstrations Concerning Sunspots”, The Essential Galileo, ed. and trans. Maurice A. Finocchiaro, Hackett Pub., 2008.

Maclachlan, James, Galileo Galilei The First Physicist, Oxford University Press, 1997.

Mcmullin, Eman, “Galileo on Science and Scripture”, The Cambridge Companion to Galile, ed. Peter Machaner, Cambridge University Press, 1998.

Naes, Atle, Galileo Galile- When the World Stood Stili, Springer, Berlin&Heidelberg, 2005.

Ronan, Colin A., Bilim Tarihi (Dünya Kültürlerinde Bilimin Tarihi ve Gelişmesi), Çev. Ekmelettin İhsanoğlu-Feza Günergun, Ankara, TÜBİTAK yay., 2005.

Shea, William, “Galileo’s Copernicanism: The science and the rhetoric”, The Cambridge Companion to Galile, ed. Peter Machaner, Cambridge University Press, 1998.

“Telescope” U-X-L Encyclopedia Of Science, ed. Rob Nagel, Yol. 1-10, USA 2002.

Topdemir, H. Gazi-Unat, Yavuz, Bilim Tarihi, Pegem Akademi, Ankara, 2012

White, Andrew Dickson, A History ofThe Warfa re of Science With Theology in Christendom, V.I., London, McMilan Comp. 1897.